Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Şubat 2013 Perşembe

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 11- IYI KI VARSIN SPARTA SENI SEVIYORUZ !!!!



BÖLÜM 11 –İYİ Kİ VARSIN SPARTA SENİ SEVİYORUZ !!!!
Yıl 2012, günlerden 12 Şubat. Bugünün önemi gecen zamanla birlikte yeni reisimiz olan sevgili Sparta’nin doğum günü olmasıydı. O dönemlerde hafızam hala yerine gelemediği için hatırladığım nadir olaylardan birisiydi. Sparta aksama doğru club 17 ye gelecekti. O gelmeden önce club 17 miz neredeyse tamamen dolmuştu. Jennifer ve küçük şeytan Hades çukuruna ilk ayak basanlar olmuştu. Jennifer ne küçük şeytanla ne de ana şeytanla çok iyi geçinebiliyordu. O küçük şeytanın tek rakibiydi. Küçük şeytan beni onunla paylaşmak zorundaydı ve bu onun kâbusuydu. Jenniferinda en büyük zevki küçük şeytanı sinirlendirmekti. Bir araya geldikleri zaman birbirleriyle uğraşmaktan konuşabilecek kadar bile nefesleri kalmıyordu. Bunun dışında Jennifer ayni durumu ana şeytanla da yasıyordu. Jennifer ve Ana Şeytanın birbirlerini yok etme çabaları büyük bir ihtimalle benim geceyi Four-Up ta geçirdiğim bir güne denk geliyordu. Ana şeytanın bana anlattıklarına göre Jennifer o gün Club 17 nin kapılarını saat sabaha karşı 5 sularında çalmıştı. Herkesin uyuyor olduğunu iddia eden Ana Şeytan’a o konuda inanamamıştım çünkü o asla uyumazdı. Merakını atlatır atlatmaz kapıya gitmiş ve kapıyı çalanın kim olduğunu sormuş. Uzun bir “beniiim” cevabını aldıktan sonra bütün hazırlıklarını yapıp büyük bir hevesle saldırıya geçmek için apartmanı tırmanan Jennifer’ın ayak seslerinin yaklaşmasını beklemiş. Bu fırsat onun için kaçmaması gereken bir fırsatmış. Jennifer içeriye büyük bir sakinlikle girmiş. Bu sırada da ana şeytan saldırıya başlamış. Bu saldırıya karşılık Jennifer’ın tek sözü “ Ay! deli” olmuş ve içeriye geçmiş. Sanırım Ana Şeytan o geceyi şoka girmiş ve kas katı kesilmiş bir şekilde Jennifer’ı karşıladığı yerde geçirmiş. O gün bu gündür aralarındaki soğuk savaş bitmemiştir. 
………………………………………………………………………………………………………………………………………..
Ana Şeytan’ın en büyük gücü nefesinin hiç bir zaman tükenmemesiydi. Onun bu özelliğini yok edebilen tek insan bendim. Bazı zamanlar benim yanımdayken nefes darlığı çekiyor ve fenalaşıyordu. Bu duruma istemeden de olsa seviniyordum. Özellikle Jennifer ile bir arada olduğum zamanlar iki kati katlanılmaz oluyorduk Ana Şeytan’a karşı. Bu gibi durumlarda yanına Küçük Şeytanımızı alıyordu Ana Şeytan. Amacı hem onu biraz daha eğitmekti hem de gücüne güç katmaktı. O gün yeni ama geçici reis spartayi beklerken büyük savaşımızı Küçük Ge eve gelene kadar devam ettirdik. O gün yine birçok ilkin yaşandığı bir gündü. Daha sonra ismini keçi sakal olarak değiştirecek olan ve Küçük Şeytan’ın kanını paylasan Apaçi bizim club 17 mize ilk defa adim atacaktı ve ilk defa onlarla yine ayni kani paylasan Tarkan ile tanışacaktım. Gece sonunda resimlere bakarken Tarkan’ın Ana Şeytan’ın bu dünyadaki ikizi olduğuna karar verecektik. O gün club 17 mizde ayni zamanda Nicole ve SSS de vardı. Bu iki insan ortak bir öneme sahipti. Nicole benim geçmişten gelen dostum, SSS ise küçük şeytanın geçmişten gelen dostuydu. Hep birlikte Sparta’nın gelişini bekliyorduk. Bütün hazırlıklarımız bittikten sonra Spartamız yanımıza gelmişti. Sparta durumdan habersiz bir şekilde kalabalığa ayak uydurmaya çalışıyordu. En sonunda bu özel insanin lezzetli pastası önümüzde yerini aldı. Sparta şaşırmış gibi davranıyordu ama onun bu şaşkın ifadesine ben inanmamıştım. Onu tanıdıkça onunda ayni bizim gibi sinsi ama gizli bir şeytan olduğunu anlamıştım. İşte onu bu nedenle seviyorduk. Pastayı yedikten sonra dehada neşelenmiştik. Spartanin beklediği büyük an hediye dağıtımı saatiydi. Hediye lafı geçtiğinde bile ana şeytan ve ben strese giriyorduk çünkü Küçük Şeytan’ın bize attığı kazık bizi derinden yaralamıştı. Küçük Şeytan Sparta’nın çok arzuladığı bir şeyi elinde tutuyordu ama bizimki o arzulanan hediyenin yanında karınca gibi kalıyordu. Zaten Sparta’nın beklediği an o Küçük Şeytan’ın elinde tuttuğu hediyeyi kollarında hissetmekti. küçük şeytan şeytanı gülüşünü takınarak bize bakıyor ve elindeki paketi Spartaya doğru uzatıyordu. O saniyeden sonra Sparta için hayat durmuştu. Bizde elimizdeki güzel paketi ona uzattık ama artik çok geçti. Sparta Küçük Şeytan’ın hediyesiyle büyülenmişti. Daha sonraları bizim özenle saatlerce deneyerek beğendiğimiz hediyemiz sadece çamaşır makinesinde çekmiş bir bebek kazağı olacaktı. 
Gecenin sonuna doğru Ankara’da Abazan Cenneti diye bilinen bir gece klubune gidecektik. Ana şeytanla ilk dışarı çıkışımız gerçekleşmişti ama daha önce böyle bir yere birlikte gitmemiştik. Bu yine bir ilk olacaktı. Bu olaydan sonra cesaretimi toplamıştım ve bizden çok uzaklarda olan reis kraliçe döndüğünde onunla da böyle bir animiz olmasını isteyecektim. O gece Abazan Cennetinde Çekiç ve Emalettin ablayla buluştuk. Sabahın ilk ışıklarına kadar hep birlikte eğlendik. Yorulmuştuk ama sevgili dostumuz Sparta için buna değerdi. En çok yorulan kişi ben olmuştum çünkü Reis Kraliçe için ana şeytanı korumak zorundaydım. Abazan Cenneti öyle bir yerdi ki buradaki bayanlar saldırgandı. Bütün gün Ana Şeytan’ın koruması olmuştum. Bütün saldırgan bayanlara rağmen güzel bir gündü. Bu anımızı hep birlikte Spartaya borçluyuz. Nice mutlu yıllara, hep birlikte sevgili Sparta ….

27 Şubat 2013 Çarşamba

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 10- AYSIL VE BIZ




BÖLÜM 10- AYŞİL VE BİZ

Küçük şeytanımızın Four- Up çukuruna taşınmasının üstünden neredeyse bir ay geçmişti. O bir ay içinde görüşmelerimiz azalmıştı. Çekiç ve Emalettin ablayla gayet iyi zaman geçiriyordu ve bu yeni hayati onu planlarımızın aksine bizden uzaklaştırıyordu. Ana şeytan ve ben içimizdeki manyak duyguları internet dünyasına taşımıştık. Çevremizdeki bir çok kişi bizden uzak durma kararı aldığından beri gerçek ilişkiler kuramıyorduk . kapımızı çalan tek kişi çöplerimizi toplayıp bize büyük yardımlarda bulunan İmdat beydi. İmdat bey daha sonra kötü kalpli birisi olan sinsi yöneticinin etkisinde kalıp bize ihanet edecekti. Bunu o zamanlar bilmiyorduk bu nedenle onu seviyorduk. Günler geçiyordu ve artik reis kraliçenin gelmesinin şart olduğu dönemlerde küçük şeytanımız bizi özel bir davete çağırmıştı. Davet boyut olarak kocaman ama fındık gözlü Ayşil’den geliyordu. Gece onunla birlikte kalmamızı istemişti. Ayşil insanoğlunun hatta biz şeytanların bile en iyi dostu olarak bilinirdi. Ayşil tam olarak sevgiye muhtaç sevimli bir tür olan köpek soyundan geliyordu. Kararımızı vermiştik zaten yapacak daha iyi bir isimizde yoktu. O gün Sushi de club 17 ye gelmeyeceğini bize söylemişti. İlklerimizden birini yaşayacaktık. İlk defa Hades çukurunda geride kimseyi bırakmadan oradan ayrılacaktık. Hazırlanmıştık ve heyecanlıydık. Kapıyı kapattık ve ilk defa arkamızdan Hades çukurunu kilitledik. Belki 5 , belki de 10 defa geri donduk ve kontrollerimizi tamamladık. Heyecanımızı çaktırmamaya çalışıyorduk ama bunu başaramıyorduk, insan içine çıkmıştık artik. Toplu taşıma aracına bile binmiştik bu uzun yolculuğumuzda. Kimliğimizi kimseye belli etmemek istesekte çok dikkat çekmiştik. Araçtaki herkes bize bakıyordu.gerçek kimliklerimizi bilmeden herkes nerede inmemiz gerektiğini soyluyordu. Yardımseverlerdi. Şaşırmıştık. Bizden korkmuyorlardı. Yol boyunca bu değişik heyecanı üstümüzden atamadık ve sonunda herkesin bir koro eşliğinde inmemiz gerektiğini söylemesiyle birlikte kendimize geldik. Küçük şeytan bizi Ayşil’in evine götürdü. Aysil bizi bütün misafirperverliği ve sevimliliğiyle karşıladı. Yalnızlıktan bunalmıştı . Ayşil’in yuvasında bizim club 17 de bulamadığımız bir hazineyi keşfettik. Ve o hazineyi sömürebildiğimiz kadar sömürme kararı aldık. Hazine hızlıydı hem de çok hızlıydı. Ayşil de ayni oranda bizi sömürmüştü. Kendi annesi ve ablasına yapamadığı taktikleri bizim üzerimizde uyguluyordu. Onun bir krakeri vardı. Altın kraker. Aysil onun kokusunu bile hissetse gözleri dönmeye başlıyordu. Büyüleniyordu. Tıpkı bir çark gibi donen gözlerini durduramıyorduk. En sonunda tehdit havlamalarıyla altın krakerlerine kavuşuyordu. Onu sakinleştirdikten sonra o gece tanımadığımız o ortamda geçirdiğimiz keyifli zamanları daha da güzelleştirmek için film gecesi yapma kararı aldık. Geçmişe dönmek istedik , çocukluk korkularımızı yenmek istedik. Zavallı bir çocuğun oyuncak bebeği tarafından uygulanan vahşete tanık olduğu bir filmdi. Sadece bizim değil belki de herkesin çocukluk korkusu olan bu film simdi sadece bir komedi filmi olmuştu. Filmi izlerken Ayşil’den gizli gizli atıştırdığımız şeyleri Ayşil farketmisti. Gözlerini film yerine bize dikmişti. Bizim yüzümüzden filme odaklanamamıştı. En sonunda yemeye çalıştığımız her şeyi zaten gözleri kapanmaya başlayan Aysil uyuyana kadar üstümüzde örtülü olan battaniyenin altına saklama gereği duyduk. Aysil’in gözleri kapandı ve rüya dünyasına yolculuğuna başladı. Onun gözlerinin kapanmasından bir sure sonra bizde Aysil gibi rüya dünyasına yolculuğa çıktık.
Aysil sabahın erken saatlerinde uyanmıştı . Kahvaltı masasına misafirleriyle birlikte oturmak istiyordu ve bu nedenle sabaha onun öpücükleriyle başladık. Onun kendine özel çok lezzetli bir kahvaltısı vardı. Bizimkisi sadece klasik bir kahvaltı masasıydı fakat buna rağmen kendi hakkini yedikten sonra bizim kahvaltımıza küçük şeytanin , kanadı kirik bir melek olduğu zamanlarda sahip olduğu bakışları andıran bir şekilde bakmaya başladı. Aramızda tartışma başladı. Önümüzdekileri onunla paylaşmalı miydik yoksa o bakışlar yokmuş gibi hayatımıza devam mi etmeliydik?? Bakışlar o kadar etkiliydi ki en sonunda ana şeytan ve küçük şeytan dayanamayıp pes ettiler. Ayşil amacına ulaşmıştı. O gün Aysil’e bize yaşattığı güzel zamanlar için çok teşekkür ettik ve onun bir kaç ay sonra bu hayattan ayrılacağını bilmeden evden ayrıldık. (AŞİL’İN ANISINA)……..:(((

26 Şubat 2013 Salı

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 9- FOUR-UP CUKURU TASINMA


BÖLÜM 9- FOUR-UP ÇUKURU TAŞINMA 
Artık büyük gün gelmişti. Küçük şeytan koruyucusu GodFather’ ın ocağından ayrılıyordu ve Four- Up çukuruna taşınıyordu. Bunun gelişimi için gerekli bir süreç olduğunu biz söylemeden anlamıştı. İşte bu şeytan bizim küçük şeytanımızdı. GodFather’ı seviyordu ve ondan ayrılmak zor da olsa bunu başarmıştı. O gün ana şeytan ve ben kafamızı oyalayacak yardım çağrısına koşmuştuk. Bütün günümüzü GodFather, Çekiç, Emalettin Abla ve tabi ki küçük şeytanla geçirecektik. Ana şeytan sadece sevdiği insanlara gösterdiği yüzünü GodFather ve küçük şeytana göstermişti. Four-up’ a taşınacak bütün eşyaları sırtına yükledi. GodFather’ın üzerinden büyük yükler kalkmıştı. Uzun bir süre sessizce bu durum devam etti. GodFather onu cennetten inme yardımcı bir melek olarak düşünmüş olmalıydı ama gerçekler öyle değildi. O gün GodFather tek tek Çekiç , Emalettin abla ve benimle hoş sohbetlerini sürdürürken bir şekilde ana şeytanla göz temasından kaçınıyordu. Nedenini anlamamıştık. Ana şeytan onun için cennetten gönderilmiş bir melekti ve bu yeterli bir ayrıntıydı. Adını bilmesine gerek yoktu. Mimikleri onu sevdiğini göstermişti. O günü tek tük iki cümle ile bitirmişlerdi. O günden sonra bir daha birbirlerini görmediler. Küçük şeytanımızın günleri yeni bir başlangıç umudunun getirdiği mutlulukla sürüp gidiyordu. Asıl şeytan olan benim içimde kıvılcımlar yükseliyordu. Evet kıskanıyordum. Çekiç’i küçük şeytanımdan , küçük şeytanımı da Çekiç’ten kıskanıyordum. İkisi ayrı dünyaların insanlarıydılar ve tek bir birey olarak bana aittiler. Bu durumun üstesinden gelmeyi soğukkanliligimla basardım. Artik yandaşım Jennifer’la bulusma noktamız Four-Up çukuruydu. Yeni yıla girerken kaybettiğim hafızam hala yerine gelemiyordu. Bunun sonucu olarak orada ve oranın dışında Çekiç, Jennifer , Emalettin abla ve tabii ki Küçük şeytanımla geçirdiğim vakitlerin çoğunu hatırlayamıyorum. Ana şeytan adeta bir doktor edasıyla bende dikkat dağınıklığı vakası olduğu teşhisini koymuştu. Bu durum uzun süreliydi. Tedavisi o zamanlar için imkansızdı. Küçük şeytanımın Four-Up’ a taşındığı dönemlere denk gelmesi üzücüydü çünkü mutluluğunu paylaşabileceği bir eğitmeni yoktu. Bu durum bir sureliğine küçük şeytanimin bana olan güvenini sarstı. Anlayamıyordu. Anlayamamasının nedeni benim profesyonel bir şeytan olmamdı. Konuşmuyordum ve sahteydim. Beni böyle Kabul etmesi gerektiğini anlamıştı. Geçmişten gelen dostu Ayfonla samimiyetimiz de o dönemlere dayanır. Ana şeytanın en büyük düşmanı Cıbıldakla ilk kez bir arada bulunması da o dönemlere dayanır. 
………………………………………………..
Four-up benim ikinci yasam alanımdı. O yılın kendi evimde kaldığım yarim donemi dışındaki yarim dönemimi orada geçirmişimdir. Sınavlara çalışma projelerimizi gerçekleştirdiğimiz kara gecelerin sabaha ulaştığı günlerin sığınağı olmuştur. Çekiç’in yandaşı Sessiz Çılgın’ın öğrencim olmaya karar verdiği yerdir. Şiddet içerikli bir spor olan futbol’un bende holiganlık duygusu uyandırdığı yerdir.(Bu o öyle bir holiganlıktı ki Club 17 ve Four-Up’ ın dostluğunu yok ediyordu). Yaşanmışlıkların saklandığı duvarları olan bir yerdi ve küçük şeytanımın yarım dönemini geçirecek olduğu yerdi..

25 Şubat 2013 Pazartesi

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 8- REIS KRALICEYE BIR SURELIGINE VEDA


BÖLÜM 8- REİS KRALİÇEYE BiR SÜRELİĞİNE VEDA 
Reis kraliçe büyük bir azmin sonucu olarak Japonya'ya gitmişti. Evdeki büyük dengemiz bir süreliğine yoktu. O donem küçük şeytanda dâhil herkesin bizden korktuğu ve mümkün olduğunca uzak kalmaya çalıştığı bir dönemdi. Bizimle ayni evi paylasan Sushi bunun en büyük kanıtıydı. Her gün sabahın kor saatlerinde evden ayrılıyor aksamın geç saatlerinde eve gelir gelmez uyuyordu. Benim için tatil zamanıydı. Bütün günüm ana şeytanla geçiyordu. Bu zamanlar küçük şeytan ve Cekicin anlaşıp ayni eve çıkma kararı aldığı günlere denk geliyordu.Four-Up ayni zamanda Emalettin Ablanin da yasadigi bir yerdi. Emalettin abla hos sohbet ve cilgin bir insandi. O zamanlarda onu cok fazla tanimiyorduk fakat daha sonra onun yumurta kabugunun icinde kalan seffaf sivi gibi bir insan oldugunu cozmemiz zor olmadi. Onun boyle bir insan olmasi onun komikligini ve sevimliligini arttiriyordu. Kendisinin su anda dediklerine gore basta ben olmak uzere kucuk seytan ve ana seytanla tanismadan once hayat dolu bir insandi.  kucuk seytanin kararı uygulamaya dökmesine bir kaç gün kalmıştı. Bizden taşınmasında ona yardim etmemizi istemişti. Severek Kabul ettik ne de olsa o bizim küçük şeytanımızdı ayni zamanda bizi bir gün bile olsa oyalayabilecek bir uğraştı. O zamana kadar oyalanmak cin şiir okuyup ezberliyor, kitap okuma saatleri yapıyor, bazen küçük şeytan ve Sparta ile birlikte dışarı çıkıyorduk. Hiç biri iki şeytanın bir araya geldiğinde oluşabilecek tehlikeyi engelleyemiyordu. Günlerden bir gün , club 17 nin klasik yemeklerinden olan makarna ana şeytan tarafından yapılmıştı. Ben bu durumdan memnuniyetsizdim. Bunu dile getirme kararı almıştım. Ana şeytanin kahverengi gözlerinin alev kırmızısına bürünmesiyle birlikte tencere kendisini yerde buldu. Club 17 nin içerisinde bulunduğu eski ve dayanıklı apartman büyük titremelerle sallandı. Şiddetli titremeler, şeytan kükremelerine karışıyordu. Kimse olup bitenin farkında değildi. İnsanlar korkuyordu! Ana şeytan büyük bir hışımla bana vurdu ve kendimi duvarla bir buldum yada bunun tam tersi oldu hatırlayamıyorum. O gün hemen eğitimini tamamlamış olan küçük şeytanı aradım. Sinirim telefonun çekim kuvvetinden fazlaydı. Telefon çekmiyor ve ben küçük şeytanımla iletişim kuramıyordum. Küçük şeytan bu duruma anlam veremiyordu. Ertesi gün taşınacağı evini görmeye gidecektik. Benim dışımda ana şeytanında onayını alması gerekiyordu ve ana şeytan orayı daha önce görmemişti. O gün ana şeytan ve asil şeytan olan benim bir arada bulunmamız gerekiyordu. Olayın gerçekleştiği gece hades çukurunda ölüm sessizliği kol geziyordu. Ertesi gün Sparta'nin esliğinde ben ve ana şeytan ölüm sessizliğimizi bozmadan, küçük şeytanımızın artık hayatini sürdüreceği Four-Up çukuruna gittik. Küçük şeytan , Çekiç ve Emalettin Ablayla birlikte bir kac saat gecirdik. Hiç kimse bizim aramızda olan ölüm sessizliğine anlam veremiyordu. Yoksa dünyanın sonu mu geliyordu ? o gün hades çukuruna ayrı yönlerden ulaştık ana şeytanla. Dehşet ve şiddet kapımızı çalıyordu. O günün sonunda evimize Jennifer geldi. Jennifer dehşete tanık olan ilk kişiydi. Evet, ana şeytan ikinci aşamasını yasadığımız şeytan kükremeleri ve bunun çıkardığı sesler esliğinde cinnet geçirdi. Bu sorunun nedeni belki de reis kraliçeye karşı içimizde olan özlem duygusuydu. Saatler geçiyor ama titremeler son bulmuyordu. Dehşet sonunda kapıyı çalmıştı. Ana şeytan eline ekmek bıçağını aldığı gibi boğazımıza yapıştı. Jennifer canini zor kurtarmıştı.Ölümüm çok çok sevdiğim eğitmenim ana şeytan tarafından gerçekleşecekti. Korkmuyordum çünkü gözlerimdeki alev topları ne ile karşı karşıya olduğumu görmemi engelliyordu. tam o sırada Kendo , Sakinleştirici , sushi ve iki Japon dostumuz içeri girdiler. Sakinleştirici ana şeytanı yanaklarından tutmuştu ve sakin olmasını söylemeye çalışıyordu fakat bir saniye sonra kendisini havada uçarken buldu. Kendoyu artik hiç kimse tutamazdı. Kendo kendisini Japon kardeşlerine adamış bir Türktü. Hayatta değişemeyeceği tek şey onların varlıklarıydı. Ani bir hareketle ana şeytanın kolunu tutu. Amacı o kolu koparmaktı. Son anda bunu engellemek benim görevim oldu. Sonuçta bütün bunlar iki şeytanın bir araya geldiğinde çevreyi yıkma planlarından birisiydi. Hepsi yalandı. Bunu öğrenen her varlık kesin bir kararla bizden uzak durdular. Bir kez daha Korkmuşlardı ve yine bir kez daha insanları hakli çıkarmıştık. Küçük şeytanımızın gözleri sadece bir kaç dakikalığına yerinden çıkmasına rağmen kendisini çabuk toparlamıştı. Ona büyük bir gururla bir kez daha tekrar ve tekrar baktık. Bir kaç dakika bizim için sorun olmayacaktı…

23 Şubat 2013 Cumartesi

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 7- DONUSUM SONRASI VE SUSHI


BOLUM 7 – DONUSUM SONRASI VE SUSHI
Havalar gün geçtikçe soğuyordu , dil, tarih ve coğrafya cehennemi dışında dışarıda hiç bir yere çıkılamıyordu. Bu durum ana şeytan ve benim daha çok vakit geçirmeme neden oluyordu. Tehlikenin başlangıcıydı. İki şeytanin uzun sure bir arada kalması doğal dengenin bozulmasına yol açabilirdi. Sonunda korkulan oldu. Denge bozuldu. Beyaz bir kış günü kendimizi insanlara beyaz alev topları fırlatırken bulduk. Acımasızdık . Reis kraliçe dil tarih ve coğrafya cehennemindeydi. Denge kuramıyorduk. Bir anda aşağıdan gelen bir ses bizi kendimize getirdi. Kafasına alev topu yemiş olan kurban çıkarabildiği son sesle bize bağırıyordu. Tam bu sırada hayatimizi kurtaran kişi yine reis kraliçe oldu. Bize uyarısını yapmıştı. Bir daha dış dünyaya karşı şiddet içerikli davranışlarda bulunamayacaktık. Bu iç savaşın başlangıcı olmuştu. Birbirimiz için değerli varlıklara el koymaya , kapılarımıza tehdit mesajları bırakmaya ve mutfağı yağmalamaya başlamıştık. Tam bu dönemlerde küçük şeytanlığa adim atmış eski meleğimiz büyük bir heyecanla yine Hades çukuruna yani club 17 ye geldi. Sessiz iç savaşın farkındaydı. İç savaşı kışkırtmak hoşuna gitmeye başlamıştı. Sinsice adımlarını atıyor , bazen bana bazen de ana şeytana ihanet ediyordu. İlk baslarda bunu anlayamamıştık ama daha sonralarda bunun farkına varmaya başlayacaktık. Bu bizim için bir gurur kaynağı ve iç savaşın sonu olacaktı.
……………………………………….
Küçük şeytan istediğimiz yolda ilerlerken bize daha önce aklımıza hiç gelmemiş bir fikir sundu. Televizyonlara çıkacaktı ve kendimizi adadığımız bu görevi tüm dünyaya yayacaktı. Bu fikri bize sunduğunda Jennifer , Çekiç ve gönüllü olarak club 17 ye yerleşmiş olan Sushi de yanımızdaydı. Çok iyi niyetli ve tatlı olan Sushi’nin gerçekleri bilmeden club 17 ye taşınması inanılmazdı. Daha önce kimse club 17ye taşınmak istememişti. Küçük şeytan tam da ondan beklediğimiz bir tutumdaydı. Sushi’nin gelmesi onu sinirlendirmişti. Artik ona vermiş olduğumuz, boyutu ancak kendisi kadar olan oda Sushi’ye aitti. Onun olan bir şey elinden alınmıştı. Bizim Sushi’yi çok sevdiğimiz gibi oda onu çok seviyordu aslında ama içinin bir köşesinde elinden alınan şeyi geri alma isteği de vardı. 
Televizyon fikrini ortamdaki herkes onaylamıştı, en son olarak reis kraliçenin asıl oyunu aldıktan sonra hep birlikte eve sahte bir tiyatro sahnesi kurduk. Yönetmenimiz ana şeytandı. Seslendirmede Çekiç vardı. Jennifer yardımcı oyuncu , Sushi ise kameramandı. O gün küçük şeytan televizyon karşısına çıkacak cesareti bulmuştu. Bundan bir kaç gün sonra onu bir dizide kameraya şeytani bakışlar atarken bulduk ve daha sonraları bir başka dizide dünyaya isyan ederken…

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 6 - YIL 2012


BOLUM 6- YIL 2012
Bir yılı tamamlamıştık. Bir gün sonra 2012 ye giriş günümüz olacaktı ve bu yeni yılı dışarıda kendi çapımızda bir partiyle başlatmak istiyorduk. Mutsuz olmam için hiç bir nedenim yoktu ama hiç kimsenin inemediği iç dünyamda fırtınalar kopuyordu. Herkes için yeni bir yıla adim atma günü olan 31 Aralık benim için bambaşka bir özelliğe sahipti. Yakin zamanlarda bu hayattan elini ayağını çekmiş olan şövalyemin hayatıma giriş günüydü o gün. Bunu aklımdan çıkaramıyordum. Bu belki de onu yeni kaybetmiş olmamın üzüntüsüydü. Yeni bir yıla birçok özel insanla birlikte girecektim. Bunlardan birisi kesinlikle eğitiminin yarısından çoğunu tamamlamış olduğumuz küçük melekti. Yeni yıla giriş anından sonra bir daha asla bir melek olamayacaktı. Saatler gece 12yi gösterdiğinde evrimi gerçekleşecek ve bir şeytana dönüşecekti. Bir yıl boyunca beklediğimiz bu büyük anı içimdeki kara bulutlar yüzünden kaçırmış olmam hala bu hayatta ki büyük pişmanlıklarımdan biri olmuştur. Benim en büyük destekçilerim Çekiç ve Jennifer da o gün yanımda olan özel insanlardı. 4 yıl içinde Ankara’da ve Dil, Tarih, Coğrafya cehenneminde geçirmiş olduğum birçok güzel zamanın nedeni onlardı. Ana şeytan, reis kraliçe ve küçük melekle geçirdiğim zamanın dışında ki tüm zamanımı Çekiç ve Jennifer’la geçiriyordum. Benim için onlar cehennemin içindeki pırlantalardı. Jennifer ve Çekiç dışında yanımızda olan ve çok sevdiğim bir kişide Küçük G idi. Küçük G ‘yi o zaman olduğundan daha küçük olduğu zamanlarda tanımıştım. Tanışmamız o gece ortamda bulunanların hepsinden daha eskilere dayanıyordu. İki yıl boyunca labirent 202 olarak adlandırılan odayı paylaşmıştık. Bizim dışımızda çok az kişi odaya girebiliyordu. Odaya giren çıkış yolunu bulamıyordu. Odanın duvar ve tavan kısımlarında bile eşyalar asılı duruyordu. Oda içindeki küçük çöp kovası kendi kendine çöp üretiyor ve bu çöpleri odanın ortasına kadar fırlatıyordu. 202 labirentinde uçan muz kabukları vardı aynı zamanda boş bir yatağın üstünde üreyen kıyafet kütleleri kocaman bir tepe oluşturmuştu. Bizimle birlikte ayni odayı paylasan bir başka kişi ise Du adındaki tasarımcıydı. Odada hayatta kalabilen üç kişi olmayı başarmıştık. Bu hayatta kalma çabamız hiç bir zaman işkenceye dönüşmemişti. Koskoca iki yılın sonunda Küçük Ge ‘yi daha sonra tekrar bir araya gelme sözüyle terk etmiştik. Du şehri terk etmiş ben ise Hades çukuruna (club 17) taşınmıştım. Ge ile sonraki bir araya gelişimiz iki yılı bulacaktı. O zaman küçük Ge kendi evrimini geçirmiş ve adini Issız kadın olarak değiştirmiş olacaktı ama şimdilik bunun için çok erkendi.
O gece artik varlığına alıştığım ve o gün için milyonlarca özür borçlu olduğum Sparta da bizimleydi. Aynı zamanda küçük meleğin ana şeytan ve benim için tehlike olabilecek yakin arkadaşları Cıbıldak, Ayfon , Poke ve Sarı Tutkuda o gece bizimle olacaklardı. Benim görevim onları incelemek ve bütün gözlemlerimi eve vardığımda rapor olarak ana şeytana iletmekti. Olmadı , yapamadım. Birçok güzel insanin bir arada olduğu o gece hafızamı kaybetmiştim. İçimde ki kara bulutlar düşünme, hareket etme , konuşma ve yürüme yeteneğimi elimden almıştı. Bu yeteneklerden yoksun olduğum için üzüntümü sadece ağlayarak ve özür dileyerek belirtebiliyordum. Çekiç ve destekçisi olan öğrencim Sessiz Çılgın o gün beni kendime getirebilme çabaları içerisindeydiler. Olmadı. Günün sonunu nasıl getirebildiğimi hatırlayamıyorum ne de olsa o gün hafızamı kaybetmiştim. Daha sonra aldığım bilgilere göre eve gelmemi sağlayan kişi Sparta olmuş. Sabaha güzel bir giriş yaptığımızda Sparta’nın bana kızgın olduğunu anlamıştım . Benim tek üzüntüm ise küçük meleğin gece geçirdiği evrimi görememekti. Bütün üzüntülü bakışlarıyla uyandığımda onun şeytana dönüşmüş haliyle karşı karşıyaydım…

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 5- KARA SOVALYE

BöLUM 5- KARA ŞOVALYE
Eskiden çok eskiden bir şövalyem vardı. Hiç bir zaman onun yok olup gidebileceğini ya da karanlık güçlere yenilebileceğini düşünemezdim. O yanımdayken hayat kolaydı , zorluklar yanıma yaklaştığı anda uzun kılıcını çekerdi ve hepsini yok ederdi. Bembeyaz bir zırhı vardı. Zırhın zamanla paslanmaya başladığını ben bile gerebiliyordum. Keşke sadece paslanmış olarak kalsaydı, zaman geçtikçe paslanmış zırh kararmaya başladı. Kararan zırhıyla birlikte şövalye nefes alamamaya başladı. Bu nedenle hiç görmediğim suratını açmayı istiyordu. Suratını görmeye hazır değildim ama nefes alamadığını söyledikçe zırhından çıkmamasının bencillik olabileceğini düşündüm. Zırhını çıkarmamak için bir süre direndi. Çektiği acılar ve boğulma hissi beni de güçten düşürüyordu. Günlerden bir gün karşımda daha önce hiç görmediğim zayıf ve güçsüz birisini gördüm. Bana tuhaf bir şekilde bakıyordu ve ben nedenini anlamak için onunla konuşmaya çalışıyordum. Konuşmaya başladığında ses tonundan onun kara şövalye olduğunu anladım. Zırhını çıkarmıştı. Hiç görmediğim suratını görmek benim için ani olmuştu. Bu durumu atlatmak zamanımı alacaktı biliyordum. Zaten bir sure sonra şövalyenin benliğinin karanlık güçleri tarafından yok edildiğini öğrendim. Artik bu hayatta yoktu. Alışkanlıklar çabuk terk edilemiyor. 4 yıldır yanımda olan bu çok sevdiğim şovalyenin olumu beni derinden etkileyecekti. Her şeye rağmen pes etmemeliydim ve kanadı tozpembe olmaya başlamış küçük meleği kırmızı rengine ulaşana kadar desteklemeliydim.

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 4- EN IYI JAPON ARKADASIM


BÖLÜM 4- EN İYİ JAPON ARKADAŞIM
O yıllarda Japon Türk ilişkilerimiz iyiydi. Evimizin reis kralicesi dil, tarih ve coğrafya cehenneminde Japon bölümünü ele geçirmişti. Club 17 ye giren ve çıkan Japonların hesabının yapılamayacağı günlerden birinde gözüme çılgın Japonu kestirmiştim. O sanki bizden birisiydi. Çılgındı, ayni zamanda ana şeytan ve benim kadar deliydi. Ana şeytanın kalbini ve benim kalbimi izlediğimiz acı bir diziye ve o anda üzerinde çalıştığımız puzzle projesine ilgi göstererek kazanmıştı. Japonlar çok iyi kalpli insanlardır hatta o kadar iyilerdir ki onları incitmemek için elinden geleni yaparsın. Kırılganlardır. Çılgın Japonu hiç bir zaman kırılgan kategorisine koyamadım. Bütün Japonlar gibi çok iyiydi ama farklıydı. Salı günlerimizi buluşma günü yapmıştık. Bunun en büyük nedeni hem puzzle projemizde bize yardım ediyor olması hem de izlediğimiz acı dizinin o gün yayınlanıyor olmasıydı. Acı dizi tamamen bahaneydi. Amacımız o özel salı günlerini çılgın Japon ve kendi aramızda geçirmekti. Özel günümüze sadece özel insanları dâhil ediyorduk ve tahmin edilebileceği üzere kanadı kırık küçük meleği de bu günde yanımızda görmek istiyorduk. Salı günleri birbirini takip etti ve bir salı seçilmişimiz kanadı kırık küçük meleği de özel günümüze çağırdık. Çılgın japonla zaman geçirecekti ve böylece bize bir kaç adım daha yakınlaşacaktı. Çılgın japonla tanışmam zaten eğitimini sürdürdüğüm kanadı kırık küçük melekle birlikte puzzle projesi üstünde çalışırken gerçekleşmişti. Çılgın japonunda Japonlar arasında seçilmiş olacağını bilmeden o günü geçirmiştik. Bu buluşma ayrıydı çünkü iki seçilmiş bir araya gelmişti . 
…………………………………………………………….
Kanadı kırık küçük meleğimizin eğitimi ilerledikçe kanadı kırık hali yok olmaya başlamıştı. Bembeyaz kırık kanadı artık sağlığına kavuşuyordu. Rengi de artık hafiften tozpembesi rengini almıştı. Bu durum küçük meleğimize güç ve enerji veriyordu. Durumundan habersiz bu melek bizimle kendisi için çok değerli olan Sparta’yi tanıştırdı. Yasadığı yer nedeniyle üstünden gül kokusu eksik olmuyordu. Onunla ilk tanıştığım gün bu yolda bilinçsiz de olsa bize yardımlarının dokunabileceği düşüncesine kapıldım. Daha sonra bu düşüncemde yanılmamış olduğumu anlayacaktım. O zamanlar kanadı tozpembe rengine yaklaşmış küçük melek için çok değerli olan Sparta daha sonra bizler içinde ayrı bir yere sahip olacaktı.
Sparta’nin Ankara da geçirdiği günler boyunca zamanımızı neredeyse her gün Club 17 de geçiriyorduk. Tek bir sorunumuz vardı: KARA SOVALYE…

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 3 - ILERLEME


BÖLÜM 3- İLERLEME
Hayat ayni monotonluğuyla devam ediyordu. İlerlemenin birinci aşamasını görmek beni rahatlatmıştı ama pes etmemem gerekiyordu. Bizde kaldığı günün üstünden neredeyse bir ay geçmişti. Ana şeytanla birlikte onu okul arkadaşlarından ayırmıştık ama geçmişten gelen arkadaşları cıbıldak, afyon ve sarı tutkunun varlığını daha sonraları fark etmiştik. Ana şeytanla birlikte bu konu üzerine yoğunlaşmaya başladık. Onlar tam olarak engel miydiler yoksa varlıkları aslında zararsız mıydı bilemiyorduk. Günler geçtikçe dil tarih ve coğrafya cehenneminin baskısı kanadı kırık küçük melek ve benim üzerimde artmıştı. Reis kraliçenin varlığı benim en büyük desteğimdi. Bu cehennemden kurtulmam için beni kontrolü altına almıştı. Her gün herkesçe club 17 diye bilinen mekanın salon bölümünde buluşuyorduk ve çalışıyorduk. Bu çalışma saatlerimize kanadı kırık küçük meleği de dâhil etmiştik. Kötülükle yakından uzaktan hiçbir bağlantısı olmayan bu meleği bu saatlerde nargile adi verilen zehirle zehirliyorduk. Bana karşı içini döktüğü bir zaman diliminde bana sınavda elinde kopya bulundurmasına rağmen hiç bir bilgi hırsızlığı içinde bulunmadığını ve sırf bu nedenle sınıfı terk ettiğini anlattı. Bu ele almam gereken bir sorundu. Eğer o bir seçilmiş olacaksa bu tutumundan vazgeçmesi gerekiyordu. Eğitimimin ikinci aşamasını bu konu üzerinden yürüttüm. Sınavlara çalışmanın yanında gerekilen durumlarda bazi gerekli seylerin yapilmasinin makul olduğunu ona açıkladım. Aklına girmiş gibiydim ama bunu ancak deneyerek öğrenebilirdim. Küçük suc malzemeleriyle birlikte bütün hazırlıklar tamamdı. Tek yapması gereken sınavda bir kere bile olsa eskiden yaptigi hareketi telafi edebilecegi bir noktaya bakmaktı. Evet, sınav başlamıştı. Ben bir yandan cehennemden kurtulma gerekçesiyle sınavda elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken bir yandan da kanadı kırık küçük meleğin performansını izliyordum. Bir damla ter bile dökmeden büyük bir soğukkanlılıkla yapmasi gerekeni yapti hızlı bir şekilde kâğıdını doldurmasını izlemek benim için paha biçilmez bir mutluluktu. (azicik sansur var…)
O gün onu club 17 ye çağırdım ve bu teklifimi reddetmesi riskine karsı ona en özel anne tarafından mersinden bir yemek hazinesi geldiğini söyledim. Bin bir turlu ısrarla babasını ikna etti ve böylece ilerlemenin bir sonraki aşaması fırsatına kavuşmuş oldum. Her zaman ki gibi cehennemden kurtulma yolunda çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Çalışma esnasında kulağıma gelen tiz bir ses cırcır böceğinin çıkardığı melodilere benziyordu. İlk basta odama gerçekten bir böcek girmiş olabileceğini düşünerek odayı süzdüm. Böcek yoktu sadece ses vardı. Asil soru Ses nereden geliyordu??? Biraz zaman geçtikten sonra sesin kanadı kırık küçük meleğin midesinden geldiğini fark ettim. Acıktığını bana neden söylemiyordu? Bu ilerleme için ciddi bir sorundu. Seçilmiş olabilmesi için her şeyi açık bir şekilde dile getirmesi gerekiyordu. Çözüm tekti, acımasızdı ama kesindi. Ya açlıktan ölecekti ya da acıktığını söyleyecekti. Kararlıydım belirgin cırcır böceği seslerine rağmen ona yemek teklifinde bulunmayacaktım. Sonunda izlediğim yolun doğru bir yol olduğunu anlamıştım. Kanadı kırık küçük melek birden ayağa kalktı ve çekici hazineye doğru ilerledi. O gün bir kez daha seçilmişi seçme kararımızda yanılmadığımızı anlamıştım.

ONUN ADI KUCUK SEYTAN BOLUM 2- EGITIM BASLIYOR


2.BOLUM-EĞİTİM BAŞLIYOR

Eğitim başlamıştı. 
Benim için kara bulutların tepeye yaklaştığı bir zamandı. Neredeyse bütün zamanımı kanadı kırık meleğe harcıyordum. Herkesin güçten düştüğü zamanları vardır benimki ise kuyruk gibi peşimi bırakmıyordu hissediyordum. Elimi çabuk tutmalıydım. Zamanla kanadı kırık küçük melek bana içini dokuyordu güvenini kazanıyordum. Kara bulutların en güçlüsü olan iri kara şövalyenin hiç bir zaman göremediğim suratı açılmak üzereydi. Bu benim için korkutucu bir olaydı. Suratı görmek isteyip istemediğimden emin değildim. Yandaşlarım Jennifer ve çekiç bana en büyük desteklerdi. Kanadı kırık meleğin eğitimi dışındaki tüm zamanlarımı çekiç ve çoğunlukla jenniferla geçiriyordum. Kanadı kırık küçük meleği onlarla tanıştırmıştım ve bu melek kısa surede onlarında sevgisini kazanmıştı. Günlerden bir gün kanadı kırık küçük meleği hades çukurunda kalmaya ikna ettim. Ana şeytan ve reis kraliçeyle ona cennetin kapılarını açmıştık. Tabi ki bunlar cehennem çekiciliğiydi. Görünüşte club 17 cennetiydi. Her turlu eğlence mevcuttu. Günlerimiz gülmekle geçiyordu. Bu eğlencelerimize bazı zamanlar iri kara şövalye, Jennifer ve çekiçte katılıyordu. Bu ortamda daha çok vakit geçirme fikrine nasıl hayır diyebilirdi ki. O gece ayni odayı paylaşacaktık. Hayatin gerçekliği hakkında hiçbir fikri yoktu. Her şeyden korkuyordu. Ürkekti. Bana ilk açıldığı olay eskiden ayni evi bir kaç gün paylaşmış olduğu arkadaşı Guney gülü hakkındaydı. Daha sonra onun degisik bir kadin oldugunu anlamis (bana ozel bir sirdi) . Bu onun hayatındaki küçük travmalardan biri olmuş, ürkmüş… Bende bu açıklamanın üstüne jennifera çoğu kez yaptığım gibi tek kişilik yatağımda birlikte yatma teklifinde bulunamadım ve ona rahat etmesi için yer yatağı hazırladım. Gece onu ürkütmemek için nefes bile alamadım. Evet benim için zor bir geceydi, onu ürkütmemem, yanımda tutmam ve eğitimi tamamlamam gerekiyordu. Sabah gözümü açtığımda eğitimin ilk ilerlemesini göreceğimin farkında olmadan ana şeytan ve reis kraliçeyle buluştum. Onun için sessizce krallara layık bir kahvaltı hazırladık. Tüm hazırlıklar bittikten sonra sıra onu kendisi gibi narin bir şekilde uyandırmaya gelmişti. Bu uyandırma ayni zamanda eğitimin verimliliğinin kanıtıydı. Onu uyandırdım ve ayni üç başlı cehennem köpeğinin çıkarabileceği bir sesle kendisinin daha uyanmamış olduğunu söyledi. Bu inanılmazdı. Şeytan olma yolundaki ilk adımıydı. Bir kaç kez denedikten sonra onu uyandırabildik. O gün ana şeytan ve ben mutlu bir şekilde kahvaltı masasından kalktık. Kanadı kırık küçük meleğimize umutla bakıyorduk. O geleceğin çok çok büyük şeytanlarından biri olacaktı bunu biliyorduk.

22 Şubat 2013 Cuma

ONUN ADI KÜÇÜK ŞEYTAN BÖLÜM 1- KANADI KIRIK MELEK


ONUN ADI KÜÇÜK ŞEYTAN
BÖLÜM 1- KANADI KIRIK MELEK
Günlerden akilsiz başın cezasını Ayşelerin çektiği bir gündü. Yıl 2011 başı olsa gerek. Dil tarih ve coğrafya cehennemi yine tüm sıcaklığıyla içimi sıkıyordu. Derslerden çeviri dersi. Bir cehennemde olduklarını anlamayan öğrenciler tüm şımarıklıklarıyla hocamıza iğrenç esprileriyle yalakalık ve şımarıklık yaparlarken sanki vücudumdaki kanın tamamen çekildiği ve sınıftaki bütün oksijenin yok olduğu hissine kapıldığım bir an .. Tek istediğim saatin akrep ve yelkovanının azıcıkta olsa hareket etmesiydi ama etmiyordu… Sınıfta yalnızdım yapayalnız. Birden bütün seslerin yok olduğu bir anda sayın hocamızın ders arası verdiğini fark ettim. Sabahın körüydü . Sakinleşmek için başımi sıraya koydum ve tanımadığım cehennemi henüz keşfedememiş adayların konuşmalarına kulak misafiri oldum. Konu tam olarak Gsm idi. GSM yurtiçi ve yurtdışı gönüllü çalışma kamplarına gönderen bir kuruluştu ve benim bu kamplarda bulunmuş olmam ve onların konuşmalarına katılmam tamamen cehennemin ortasında savunmasız kalmış kanadı kırık meleği kurtarmamı sağladı. O mu beni kurtardı ben mi onu tam olarak emin olamadım. Onun bilmediği şey dil tarih cehenneminin en büyük şeytanıyla karşı karsıya olduğuydu. Onun tek  isteği o kamplarda bulunmaktı. Hayati “ya şey şey ya şey “ laflarıyla tamamen değişmişti. Bu sesler yarım yamalak kulağıma gelirken sırtımda sanki bir karınca yürüyormuş hissi belirdi. Sonradan o karıncanın kanadı kırık meleğin eli ve o sesin bana ulaşmak isteyen titreşimler olduğunu anladım. Kanadı kırık melek bana o kamplara gitmek istediğini söyledi. O kadar küçüktü ki onu görmek için görmeyen gözlerimi zorlamam gerekiyordu. O an aklıma parlak bir fikir gelmişti. Onu yolda bana eslik etmesi için kullanacaktım. Hemen harekete geçtim ve eğer isterse onu Gsm ofisine götürebileceğimi söyledim. İyimser kanadı kırık küçük melek bu teklifimi kibar bir teklif sandı ve kabul etti ne de olsa benim en yüce şeytan olduğumu bilmiyordu. O gün sıcak ve kuru Ankara havası eşliğinde Gsm ofisine yürüdük. Gsm ofisi demek benim eve yürüyüş yolumun yüzde 70 inin bitmesi demekti. Evet, o gün amacıma ulaşmıştım ama kanadı kırık küçük melek kalbimin bir kösesine yerleşmişti. Bir an neden seçilmiş o olmasın ki diye düşündüm. Seçilmiş olmak demek senin neslini devam ettirecek kişi olmak demekti. Tabi bu fikrimi ana şeytana danışmam gerekiyordu. Ana şeytan beni evde bekliyordu. Sabırsız bir şekilde eve yürüdüm. Ana şeytanin ve bir şeytan olmayan ama evin reisi makamına ulaşmış kraliçemizin huzuruna cıktım. Onlara olanları anlattım. Ana şeytan benim hem danışmanım hem de eğitmenim sayılırdı. Benim büyük şeytan olmamı saylayan kişiydi, ona borçluydum. Evin reisi içimizde en mantıklı olandı. Beni seviyorlardı ve içinde bulunduğum durumdan üzüntü duyuyorlardı. O kadar yalnızdım ki bütün arkadaşlarım beni terk etmişlerdi. Adeta hayatlarını dil tarih cehenneminden kurtarmaya adamışlardı. Kurtulma yoluna benden bir adim yakınlardı. Ben onlara geriden bakarken hayatta kalma çabamı manyaklar sürüsü içerisinde sürdürüyordum. Benim bu yalnızlığımdan dolayı ana şeytan ve reis kraliçe hayaller gördüğümü düşündüler. Bana kanadı küçük meleğin aslında benim hayal gücüm olduğunu ve bunun üstesinden gelmem gerektiğini soyluyorlardı ama ben emindim çok küçük olmasına rağmen onu görmüştüm.
Artik kendimi oyalayacak bir sebebim vardı: o küçük kanadı kırık meleği arkadaşlarından ayıracaktım, ana şeytan ve reis kraliçenin karşısına çıkaracak ve onu seçilmiş olarak kabul etmeleri için ne gerekiyorsa yapacaktım. Kanadı kırık meleğin arkadaşı olarak önümde öncelikle iki engel vardı fakat benim için çocuk oyuncağı olacaklarını biliyordum. Kanadı kırık küçük melek gözlerimdeki alev topunu görmüş ve etkilenmişti. İçimde ki hırs onu çekim gücüne almıştı. Benden ürküyordu ama bir melek olmasına rağmen onu çekiyordum. ilk hedefim onun arkadaşı Soyut Ressam daha sonrada benimle ayni ismi paylasan fakat kişilik olarak tamamen zıt olduğum Mr.Light(o iyi bir insandi). Hemen ana şeytana bu durumu anlattım daha sonrada kanadı kırık meleği asil adi hades çukuru olan club 17 adındaki evimize çağırdım. Heyecanlıydı. Ayni heyecanı bende paylaşıyordum çünkü o bilmese de o gün seçilmiş günüydü. Onun varlığını ana şeytan ve reis kraliçeye kanıtlamıştım. Ana şeytanın yardımlarıyla onu arkadaşlarından soğuttuk. Evet, herkes tarafından onaylanmıştı. O artik bir seçilmişti ve hayati asla eskisi gibi olmayacaktı…